Kocaeli’nde yaşayan Yerleşik Türkmenler (Manavlar), Karadeniz Türkmenleri, Balkan ve Rumeli Türkmenleri (Muhacirler), Gürcüler, Lazlar, Kurmançlar, Abhazlar, Çerkezler, Romanlar, Boşnaklar, Arnavutlar, Yörükler, Hemşinliler, Pomaklar, Abdallar, Orta Anadolu Türkmenleri, Tatarlar gibi kültürel grupların mutfak kültürleri arasında belirgin farklılıklar vardır. Bu coğrafi-kültürel kimliklerine ait yemek alışkanlıklarının etkileşimi sonucunda ortaya çıkan ortak mutfak gelenekleri Kocaeli yöresel mutfak kültürünü bugüne taşımıştır. Bu benzersiz mozaik öyle zengindir ki “Kocaeli Mutfağı” yalnızca bu bölgeye özgü lezzetleri ifade etmekle kalmaz, bu tariflerin yapımında kullanılan yöntemlerden onlara hayat veren hikayelere kadar her unsuru sahiplenir.
Türkiye’nin ve dünyanın önemli yollarının kavşak noktasıdır Kocaeli. Marmara ile Karadeniz’in kıyılarını verimli toprakları ile birleştirmiş ve Osmanlı saray mutfağının bostanı olmuştur. Doğuya yapılan bütün seferler Kocaeli’nin misafirperverliği ile başlamış ve toprakları gibi bereketlenmiştir. Bu minyatürde “Lala Mustafa Paşa’nın 1578’de Doğu seferine giderken İzmit kasabasında beylerbeylerine verdiği ziyafet anlatılmıştır. (NUSRETNAME, TMS H1365, y.34b)
Keşli Darhane Çorbası Söylenceye göre, sultan bir gün fakir bir ailenin evine konuk gider. Evin hanımı, evde başka bir şey olmadığı için yazdan kurutup toz haline getirdiği sebzeleri suyla karıştırarak bir çorba hazırlar. Utana sıkıla sultana ikram eder çorbasını. Sandığının aksine, sultan çorbaya bayılır ve ne çorbası olduğunu sorar. Evin hanımı da şöyle cevap verir: “Dar hane çorbası sultanım.” İşte fakir bir kadının utana sıkıla sultana ikram ettiği çorba zamanla “darhana” ve sonunda da “tarhana” adını alır ve günümüze kadar da bu adla gelir. Kış aylarında sabah kahvaltısı için sağlıklı ve lezzetli, çocuklar için de besleyici bir çorbadır.
Kocaeli mutfağında özel günler ve gelenekler önemli bir yer tutar. Düğün ve davetlerde gelenekselleşen ikram menüsünü çorba olarak “Umaç”, “Düğün Çorbası” ya da “Arpa Şehriye”; yemek olarak “Dartılı Keşkek”, “Etlik”, pirinç ya da bulgur pilavı; tatlı olarak da “Zerde” ya da “Üre” oluşturur. “Dolma”, “Kolböreği”, “Burma Börek”, “Gözleme” ve “Kara Börek” bu menüyü daha da zenginleştirir.
https://www.traditionrolex.com/45
Nişan kutlamalarında un, yoğurt ve yumurtanın katıca yoğrulup fırında pişirilmesinden sonra övelenip, üzerine eritilmiş tereyağı dökülerek hazırlanan bir yiyecek olan “Bohça” ikram edilir.Giysi arıyorsanız, www.fakewatch.is platformumuz sizin için en iyi seçimdir! En büyük alışveriş merkezi!
Ramazan’ın ilk gününde iftar açmak için özellikle yeşil mercimek çorbası tercih edilirken, Ramazan Bayramı’nın ilk gününde kahvaltı “sütlü çorba” ile yapılır.
Cenazelerde “Lokma” ya da “Un Helvası” yapma geleneği de yurdumuzun birçok yerinde olduğu gibi Kocaeli’nde de devam etmektedir.
Kabaklı Baklava
Evirli Böreği Düğünden beş-on gün sonra oğlan evinin kız evine, kız evinin de oğlan evine verdiği ziyafetin adıdır. Evirli böreği; gelin ve damat, kız evine geldiği zaman gelinin ailesi tarafından hazırlanır. Tatlı bir börek olduğu için yemekten önce damadın kesmesi istenir. Böreği kesmek için gelen damat, “Börek kesilmiyor.” (dilimlenmiyor) diyerek evin büyüklerine mesaj verir. Gelin evinin büyükleri de hediye olarak damada büyükbaş veya küçükbaş hayvan, meyve ağacı, tarla gibi hediyeler verir.
Yemek yapmayı olduğu kadar paylaşmayı da çok seven Kocaeli, aynı zamanda yardımlaşmanın da mutfağıdır. 6 Mayıs günü kutlanılan Hıdrellez Bayramı’nda, yoksullar için hamur ve haşlanmış nohut ile hazırlanan Hıdırellez’e özgü “Harmanlar Çorbası” başta olmak üzere çeşitli yemekler yapılır. Bununla birlikte küçük ve büyük baş hayvan sahipleri, yaptıkları peynir ve benzeri süt ürünlerini ihtiyaç sahipleri ile paylaşırlar. Bereketli bir ürün dönemi için düzenlenen “Hacet Bayramı” gibi şenliklerde ise “Hayır Pilavı” dağıtılır, türbe ile yatırlardaki ziyaretçilere et pişirilir (koç) ve “çizleme”nin yanında pirinç ya da bulgur pilavıyla beraber ikram edilir. Kandil gecelerinde dağıtılan “Mancar Pidesi”ne daima lokum gibi yiyecekler de eşlik eder.
Kızılcık Tarhanası Çorbası
Kocaeli tüm bu nedenlerle lezzetin, keşfin, tarihin ve geleneğin birlikte piştiği sayılı mutfaklardan biridir. Bu mutfağın kilerinde kaybolmaya yüz tutan saklı tarifler ise büyük emek, özen ve iştahla yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır.
Sütlü Nuriye Doğudaki baharat yollarıyla ilişkilidir. Kökeni, MÖ. VIII. yüzyılın başına kadar uzanır. Kuzey Mezopotamya’da Asuriler çok ince parçalar halinde fıstık kattıkları, ilkel pastalarını odun ateşindeki fırınlarda pişirirler ve tatlı olması için bal eklerler. Bölgede denizcilerin uğrak yeri olduğu için, bir tarifi batıdaki birçok liman kentine ulaşır. Doğal bir liman olan İzmit Körfezi’nin kuzeydoğu kıyısında kurulan bir kenttir ve Başiskele civarında yer aldığı tahmin edilen liman kenti Astakos yer almaktadır. Orada, bulunan halkın önemli bir katkısıyla pasta hamurunu ince kâğıt biçiminde yuvarlama yöntemini geliştirerek yeni biçim oluştururlar. Daha sonra bu bölgeye yerleşen Ermeniler tarçın ve karanfil eklerler. Yörede yaşayan Manavlar arasında yaşayan Nuriye adlı kadın kâğıt/ yaprak biçimindeki hamuru sararak yeni bir biçim ve süt ekleyerek yeni bir tat almasını sağlar ve yörede bu tatlı “Sütlü Nuriye” adı ile anılır hale gelir.
“Çok uzun yıllar önce İzmit’te nam salan bir tatlıcının yaptığı tatlılar çok meşhurdur. Yolcuların, onun tatlılarını yemek için dükkânının önünde uzun kuyruklar oluşturup beklemesi, baharat ve ipek yollarının geleceğini dahi tehlikeye sokar. Bu tatlıcı ustasının, güzeller güzeli çok şişman bir sevgilisi vardır. Ve aşkın gözü kördür derler ya bu tatlıcı ustasının gözü şişman sevgilisinden başka kızı görmez. Kızı o kadar çok sever ki çıkardığı anda çok meşhur yeni tatlısının ismini, ‘Şişmaniyem’ koyar. Tatlıcı sonunda muradına erer ve evlenir. Ancak evlilik, sevgilisinin kıskançlıkları ve huysuzlukları yüzünden cehennem azabına dönüşür. Bizim tatlıcı ustamız da o çok sevdiği, uğruna tatlılar yaptığı sevgilisinden ayrılmak zorunda kalır. Evlendiğine pişman olan ustamızın tatlısı da bu olay duyulduktan sonra, ‘Pişmaniye’ olarak anılmaya başlar.”